Çarşamba, Ocak 26, 2011

adıyaman'da nokta atışı

Sırrı Süreyya Önder'in iki gün önce Radikal'de yayımlanan yazısından:

(...) Adıyamanlıların “Ev iyisi değil, el iyisi” diye tarif ettiği insanlar vardır. Kendilerinden çok ‘öteki’ni gözetenlere, onlar için dertlenenlere kullanılır."

Adıyamanlılar nokta atışı yapmış, mükemmel bir tarif. Önder, bu arada, el iyisi tarifini Kahtalı hukukçu Sırrı Özbek için veriyor. Okuru, Özbek'in Belge Yayınları'ndan çıkan ve Kökünü Arayan Çınar isimli anılarına yönlendirmek için. Okuyacağım.

Salı, Ocak 25, 2011

beyaz kedi içeriye, siyahlar dışarıya

Yeni yeni sökmeye başladığım Hollandacam bugün ilk defa işe yaradı. Sabah tramvay beklerken, eşimle aramızda Türkçe konuştuğumuzu gören orta yaşlı bir kadın bize yanaştı ve "Hollandaca biliyor musunuz" diyerek elindeki kâğıt parçasını uzattı. Türkçesi de kırık döküktü biraz: "Temizliklere gidiyorum, ev sahibi geçen hafta bu notu yazıp verdi, kediler hakkında, ne diyor?"

Nota baktım; soru bildiğim yerden gelmişti. "Beyaz kediyi sakın dışarıya bırakma, diğer iki siyah kedi çıkabilir!" Tercüme ettim.

Kadın ferahladı. Sonra "Burada mı oturuyorsunuz" diye sordu neşeyle. "Yeni geldik" dedik. İçten gülen, mavi gözleri vardı. "Ben de Bulgar göçmeniyim" diyip koşturarak gidiverdi.

Bulgar göçmeni... Bu ikinci göçü olmuş ama esas uzaklığı ilki ölçüyor demek ki.

Pazar, Ocak 23, 2011

irlanda toprağı

Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Görevlisi John Freely'nin Milliyet'teki röportajından... İstanbul'a dair en iyi kitaplardan Strolling Through Istanbul'un yazarı olan Freely, Milliyet'ten Miraç Zeynep Özkartal'ın yeni yayımlanan Fatih biyografisi (Büyük Türk) üzerine sorularını yanıtlıyor. Konudan bağımsız şu parçalar özellikle güzel:

(...) Kitabı ne kadar sürede yazdınız?
Bir yıl. O sırada üniversitede ders vermeye devam ediyordum çünkü. Şimdi dersim yok, aynı anda dört kitap yazıyorum. Ben işçi sınıfından geliyorum, hayatım hep böyle geçti. Gençken gündüzleri çalışıyor, geceleri okula gidiyordum. Sonra da gündüzleri okula gidip akşamları yazmaya başladım. Karım Dolores harika biri, her şeyi o yapıyor. Onun sayesinde...

(...) Bir gün kendi hayatınızı da yazacak mısınız?
Sekiz yıl önce yazdım bile. Ama hiçbir yayıncı ilgilenmedi. Ünlü değilim ki, sıradan insanların hayatlarıyla kimse ilgilenmiyor. Beni bu kampüste bile tanımıyorlar. Birkaç yıl önce karlı bir günde damadım beni arabasıyla kütüphanenin oraya bıraktı. Genç bir adam bana “Nereye gidiyorsun baba?” diye sordu.