Cumartesi, Haziran 23, 2007

Çözülmemiş bir yumak gibi...


Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Huzur’u “A Peace at Mind” ismiyle İngilizce’ye çevrilmiş. Ağustos’ta ABD’de yayımlanacak. Acaba Ferahfeza ayinleri ABD’li okurun ilgisini çekebilecek mi? Bizim Debussy’i merak ettiğimiz kadar onlar da Dede Efendi’ye sardırmak isteyecek mi? Ahmet Hamdi’nin bizlere “Bizim için asıl miras ne mazidedir, ne Garp’tadır. Önümüzde çözülmemiş bir yumak gibi duran hayatımızdadır” diye izah ettiği meseleyi anlayacaklar mı?

Huzur hakkındaki en güzel yazılardan biri Nurdan Gürbilek’indi (Tanpınar'da görünmeyen, Defter, 5). Şimdi onu da alıntılamak güzel olacak: “Romanın önemi, başkasının kaderini de belki de öğretici bir biçimde bize sunmasında değildir,” diyordu Benjamin: ‘O içimizi ısıtır; kendi kaderimizden asla sağlayamayacağımız, bir yabancının kaderini tüketmiş olan alevin verdiği sıcaklıkla. Okuru romana çeken, ürpertilerle dolu hayatını okuduğu bir ölümle ısıtma umududur.’ Huzur’da içimizi ısıtan bir yan var.”

Hazır Amerikalıları ısıtıyorken Huzur ile yeniden ısınmakta fayda var...

Çarşamba, Haziran 20, 2007

Carroll bize ne diyor?

Jonathan Carroll’un web sitesini takip ediyorum bir süredir. Kahkahalar Ülkesi’nin yazarı, internet ortamında bir çeşit günlük tutuyor, sevdiği internet sitelerine linkler veriyor, kendisi hakkında –merak edilen- ayrıntıları yayımlıyor. Okurlarının (hayranlarının mı demeli yoksa) ona gönderdiği e-mailleri yanıtlıyor. Kendi hayatını iyiden iyiye ortaya koyuyor yani. Bir yazar, hem de uluslararası üne sahip bir yazar söz konusu olan. Hayatının -aslında bilmemizin çok da gerekmediği (!)- birçok ayrıntısını, deşifre ediyor. Tabii bol bol kendi reklamını da yapıyor. Kitaplarımı film yapmak istiyorsanız şu adreste ve şu telefonda bulacağınız ajanımla görüşünüz efendim! Eserlerime erişmek mi istiyorsunuz, gerekli linkler işte bunlardır!.. Son dönemlerde okuduğum kitapların ve dinlediğim albümlerin listesini de aşağıda bulabilirsiniz… Bulmak istiyor muyuz?!

Bulmak istiyoruz, evet, nedense bulmak istiyoruz… Hem de çok… Ama neden? Ekşisözlük’te bir yazar, Haruki Murakami’nin websitesi’ndeki ıncık cıncık ayrıntılardan şikâyet ediyor ve onu artık önceden düşündüğü gibi hayal edemediğini söylüyordu. Mütevazı, kendi kabuğunda bir yazar düşünüyordu; oysa karşısında Amerikalı okurlarının e-maillerine ne marka bir laptop ile yanıt verdiğini bile sitesinde yazan birisi vardı. Murakami bu mu yani?

Her neyse, internet günlükleri profesyonel yazar ile okur arasındaki mesafeyi epey kısalttı ve bu herhalde iyi bir şey. Ama profesyonellerin de kendi standartları hakkında biraz olsun düşünmesi gerekmez mi?